GÜLÜN
KOKUSU
Ege
bölgesi camilerinde, camilerin bulunduğu
yerlerde, sanki minare gölgelerinde bir adam vardı. Belki milyonların
içinde bir kişi idi bu. Fakat hemen hemen herkes onu
tanır, herkes ondan söz ederdi. Ne yapmıştı, kimdi ve gayesi ne
idi?
Evet onu tanımak için dinlemek gerekti.
Mesela minberde yahut kürsüde veya herhangi bir yerde. fakat bütün yerler onunla
birlikte onun olur, o söyler, herkes dinlerdi. O ağlar, başkaları seyre-derdi.
Onun ciğeri pişer, halden anlamayanlar “Bu yanık kokusu nereden geliyor?”
derdi.
O, bir gün gönlünü gülşen etmişti.
Rasulullah’ın (sav) terinde gül kokusu var diye, bu yolu
seçmişti.“Dikenler benim hatalarım, gül onun!” deyip, gözyaşlarıyla bu bahçeyi
suluyordu. Domur domur, gonca gonca güller vardı. Güller renk renk, desen desendi. Buram buram
kokuyor ve yeşil yapraklar, manzaraya bir başka hal veriyordu.
Kalpten kalbe yol vardır derler ya işte öyle, cemaatin kalbi yavaş yavaş açılır, içlerinden birinin yüreği sızlardı. Bir şeyler
olduğunun farkında idi. Olanı anlatmaya imkân yoktu. Baktım, o da
ağlıyordu.
Şu minberde duran adam var ya! işte o, bir gül olmuş, cemaat ise dut yemiş bülbül gibi,
lâl kesilmişti. O, her bir cümlesi ile bir yaprak daha açarken, herkes bülbül
misali yaş döküyordu.
Ey yüreği kasapta gören, git de kanayan
yüreklerin sağ gezen sahiplerini gör!
Ey dikenden korkan kimse, bu gülşene gir, dikenlerin utancından çarşaf giydiklerine şahit
ol!
Ve, ey günahların harman yerinde dolaşan,
gözyaşları ile günahların yıkandığını görmek istiyorsan yine, ağlayan bu adamı
seyretmeye veya dinlemeye yahut okumaya gel!
Gönülleri bir patiska gibi gergefe geren
o. Davayı iplik edip, dile dolayan o. Hece hece
çiçekler ören ve bu tabloyu hitap çiçekleri diye takdim eden yine
o!
Almak, gülşende
dolaşmak, gül koklamak istemez misiniz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder