SELAHATTİN
EYYÜBİ
Selahattin
Eyyübi, Kudüs haçlı işgali altında iken, senelerce
yüzü gülmedi ve hep ağlayıp durdu. Bir gün hatip minberde gülmenin, tebessüm
etmenin gereğinden bahsetti. Namazdan sonra, hatip yanından geçerken Selahhattin hatibin elinden tuttu ve tarihin hafızasına
nakşedilecek şu sözleri söyledi:
“Hocam,
zannederim sözlerinde benim kastettin. Fakat ALLAH aşkına söyle, Peygamber‘in
miraca çıktığı mescit, düşmanların elindeyken ben nasıl
gülerim?”
Zaten
o büyük insan, Mescid-i Aksayı istirdat edip geri alıncaya kadar da hep bir çadırda kalmıştı. Böyle yaparken de; ALLAH’ın evi esir iken benim nasıl evim olur ki diyordu.
İşte
onlar dinlerini böyle korudu ve dinde onların dini oldu. Şimdi sıra bizde, dine
onlar gibi sahip çıkabilirsek!.. Günümüzde, onu temsil edip yayma manasına dine
sahip çıkmak, her müminin üzerine farzlar üzeri farzdır. Hiçbir mümin, bundan
müstesna tutulamaz. Evet, her mümin evvela dini bilmeli, sonra bu dini yaşamalı,
daha sonra da kendi hayatına hayat yaptığı dinini başkalarına anlatmalı, onların
hayatlarını da bu nur ile nurlandırmalıdır. İslam’a
göre biz, her mümini bu vazife ile vazifeli sayıyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder